bu fotoğrafı demin buldum.
adını 1344 koymusum, yani 13 nisan 2004.
bugünden tam olarak 9 yıl önce, ben böyle bi insanmışım.
en güzel ve en zayıf ve en havalı çıktığım fotoğrafları seçip buraya koymak gibi bi amacım yok, hiç de olmadı, zaten bugün yeniden farkettim ki üniversitede hiç birimiz o kadar güzel ve zayıf değilmişiz.
tamam, kendi çapımızda bi havamız varmış. gerçi o da ne kadar punk olduğuna bakar.
bu saçları kendim kesmiştim. bu tshirt'ü de.
inci küpelerim ve kolalı beyaz gömleklerimle girdiğim üniversiteden, mohawk saclarım ve kesip kendi boyuma getirdiğim babamın pantolonlarıyla çıktım. ingiltere'de yaşadım diye hergün pub'larda sürttüm sanılmasın, tüm o yıllar boyunca bu tipimle bi de sadece viski on the rocks içtim.
pişman olduğum tek bişey yok.
fotoğraftaki bu salon, yatakhanelerden birinin yemekhanesiydi, gece yarısından sonra bir tek orası açık kalırdı, ders çalışmak lazımsa oraya gidilirdi. o yanımdaki gri çantadan kitaplar çıkar, harıl harıl özetler yapılırdı. bilen bilir, ders çalışmakta üstüme yoktur, bi de sırf kendime değil çok insana hayrım dokunur. kitapları hop diye okur, mis gibi özetler çıkarırdım, gene ver, gene yaparım.
neyse, bu fotoğrafı koymamın bi sebebi de, o akşamı çok iyi hatırlıyo olmam.
biz aynen o koca masaya yerleşmiş, defterleri kalemleri çıkarmıştık ki, birimizden birimize bi mesaj gelmişti, venue'ye gidilicek, bırakın dersi diye. sihirli kelime söylenmişti ve artık John Maynard Keynes'in hayatını araştıtmak için çok geçti. langır lungur kitaplar içiçe konup kapatılıp, panik halinde, "allahım saçım, makyajım, napıcaz!" diye triplere girildi. çantaya elimi attım, siyah göz kalemimi buldum. buldum tamam da, neye bakıp sürücemi bulamadım. sora kafma çalıştı, burda biyerde bi seminer odası olmalı dedim, koştum gittim, onu da buldum. sora çölde vaha gibi, karşımda onu gördüm. bana bakan tepegöz. ve tepegözün o ufacık ve yere paralel ve asla parmağının ucunu bile göremediğin aynası.
yokluk, yaratıcılığın aynasıdır di mi?
tepegöz de benim aynam oldu, olmalıydı, olmazsa olmazdı.
kafamı soktum aletin içine, gözümün biraz orasını biraz burasını göre göre, yaptım makyajımı.
sora diğer kızları çağırdım, herkes bi kere kafasını soktu tepegözün içine.
oldu mu, oldu.
***
bu fotoğrafların arasında, bi de french connection'a bütün harçlığımı yatırmama sebep olan tshirt'leri giydiğim hallerim çıktı meydana.
pişman olduğum tek bişey yok dedim ya, aslında şu tshirt'leri bi kere daha düşünebilirim!
bugün 30 yaşındaki Ege olarak, 20 yaşındaki Ege'ye sormak istiyorum izninizle;
sevgili Ege, hadi o saçı anladık, makyajı anladık, kıçından düşen pantolonu anladık.
ama o tshirt ne?
"how long can you keep it up" ne?
"practice safe sex, go fuck yourself" ne?
"too busy to fuck"ne?
ah be kızım,
olayın ne,
havaların kime?