Tuesday, December 16, 2014

frisson

bazı durumlarda aza tamah etmek,
kendine ayıp etmekle aynı.
etme.






Thursday, December 11, 2014

older chests


tam 20 sene önce çekilmiş bi fotoğraf. ben varım, başkaları var.
çok fazla şey yok zaten, 20 sene önce ne kadarsak, o kadarımız var. 
bi huzur çökmüş üstümüze, üstümüzde hiçbir şey bilmemenin dinginliği var.
kimbilir kim, elmacık kemiğine makinasını dayayıp çekmiş bizi. 
sıraya girmişiz, poz vermişiz, durmuş, beklemişiz. 
fotoğraf net değil, ama pırıl pırıl anısı.

1 sene önce çekilmiş bi fotoğraf. ben varım başkaları var.
çok fazla şey var etrafımızda, insanlar, içkiler, masalar, sandalyeler. bi gürültü geliyo kulağa uzaktan, hangi şarkı bu desen, bilirsin sanki dinlesen. üstümüzde bi azgınlık var gibi; aceleyle telefonla cekmiş biri, bir saniye sonra herkes devrilecek sanki. fotoğraf net, bizim kafalar değil.
çok net olmaya da gerek yok zaten, yarın kimse hatırlamayacak o anı.


o 20 sene önceki fotoğraftaki herkes, bugün yanımda. 
o 1 sene önceki fotoğraftaki kimse yok buralarda.
artık pek takılmıyorum, uğraşmıyorum da anlamaya.
hayat ne yaptığını biliyordur diyorum,
biz bilmiyor olsak da.










Tuesday, December 2, 2014

What it all, what it all could be.


yıllar önce biri bana bloguma sadece kendi anlayabileceğim şeyler yazdığımı söylemişti.
anlam verememiştim çünkü, ben yazdığım herşeyi zaten kendime yazıyordum.
ve anlam verememiştim çünkü, aslında benzetmelerden, şiirlerden, devrik ve düz cümlelerden herkes birşeyler anlayabilirdi ve bunun benim anladığımla aynı şey olmasına gerek yoktu.

hepimiz bir benzeri daha olmayan hayatlar yaşıyoruz.
hayat bize insanlar gösteriyo ve anlar, anılar, acılar. mecbur bakıyoruz, bazen görüyoruz bazen kaçırıyoruz. bazı şeylerin mutlaka kaçması gerekiyo gözden, iki kez baktığında gözüne bi kirpik kaçıveriyo. ovuştur ovuştur geçmiyo. yıllar geçiyo, o kirpik ordan çıkmıyo. ama bazı şeyler de inatla sana kendini göstermek istiyo. görmedin mi, bi daha geliyo. anlamadın mı, çok uzaklardan da olsa bi işaret çakıyo. belki işaretten de birşey anlamıyosun sen, o zaman diyo, ben gideyim sonra tekrar gelirim. çünkü senin onu görmen gerekiyo, çünkü senin onu yaşaman gerekiyo, çünkü hayatla aynı dili konuşmasan da, senin ondan bişeyler çıkarman, öğütmen, sonra ya sindirmen, ya kusman gerekiyo.

hayat, sana bazı şeylerin tadını mutlaka denetiyo.
sonunda ya ağzında şahane bir tat kalıyo, ya da safra kusmaktan yemek borun bir ömür ekşi ekşi yanıyo.
aslında hayat da, herşeyi sadece kendi anlayabileceği şekilde anlatabiliyo.
o da senin, o da benim gibi, herkesin değil, sadece kendi dilini konuşuyo.
ve herkes kalbinin çarptığı, aklının saklandığı kadarını anlıyo.

aç kalbini, unut aklını. küçük prens'in dediklerini hatırla.
yanacaksan en sıcak ateşte yan, yatacaksan yasak çimlerin en yumuşağına uzan.
yarın yok çünkü.
aç kalbini, unut aklını. hayatın sana anlatmaya çalıştıklarını anla.
gör diyosa gör, yap diyosa yap, yan diyosa yan.
bedeli neyse ödenir, cevabı neyse verilir. geç kalma, pişman olma.
bu an, bir daha yok çünkü.

sakın unutma,
aslında güzel şeyler bizim tarafta.