Thursday, January 31, 2013

born to sail away



bazılarımızın hayattaki laneti, sıkılmak.
bazen herşeyden, herkesten, heryerden.
hepimizin takıntıları var, maksat kabullenebilmek.
gerçek olduğu için acı,
acı olduğu için gerçek.

maymun iştahlılık demeyin, şımarıklık sanmayın.
dokunmayın, zorlamayın, kırmayın, kırılmayın.
acımayın, kızmayın.
yürüyün, koşmayın.

kabul edin,
tadını çıkarın.

çünkü zararlı herşey gibi,
bu lanetin tadı da fazlasıyla lezzetli.












Wednesday, January 30, 2013

have a good night




(...)

kim bilir çocukken öptüğüm kızın yüzü şimdi ne halde,
şimdi ne halde öldürdüğüm sinekler geçen ve evvelki yaz
hani saçlarına konmuşlardı da daima bağırmıştık
daima hıçkırmıştık: aşka karşı konmaz!

tedavisi mümkün deği bu hırçın tutkunun
denize, balığa hükmeden kaptanken bir de hele,
ayrılık, bir kedinin gözünün kanlanması
artık mümkün değil aşka müdahale!

(küçük iskender / ayrılık patileri'nden)

Thursday, January 24, 2013

Latter days


bana dün dedi ki;
"bi hikayeyi anlatırken, konu ne olursa olsun, sanki herşey bir romantik komedi filminde geçiyormuş gibi anlatıyorsun. sanki Meg Ryan var ortamda, sanki New York'taki o üç basamaklı evde geçiyo olay, artık hangi olaysa."
"e" dedim, "ben romantik komedilerin kraliçesiyim, sen tabi, henüz farkında değilsin bunun. hem daha dün senin evinin o eve ne kadar benzediğinden bahsetmedik mi?"
"başka şeylerin farkındayım ama" dedi.
"neyin?" dedim tabi.
"aynı insan olduğumuzun mesela." dedi.
ben ne diyeceğimi bilemeden, o ne diyeceğimi beklemeden, ekledi;
"neredeyse."
"nerede?" dedim bu sefer.
"ne zaman birbirimizden uzaksak, orada" dedi.
durdum.
"sanırım, gerçekten aynı insanız biz." dedim.

***

biraz sonra,
grafomon almak istediğinden bahsetti.
uzun zamandır içinde gramofon kelimesi geçen bir cümle duymadığımı farkettim.

***

bazen bazı insanların rüyalarını merak ederim, ne kadar değişik olabileceklerini değil, rüyanın dokusunu hissetmek isterim. bunu ona söylesem, aynı insan olduğumuza bir kez daha kanaat getirir mi, bilemedim; ama onun rüyalarını uzun zaman merak ettim.

***

OST: over the rhine - latter days


Tuesday, January 22, 2013

"and it tastes like snow"

"we're all a little weird.
and life is weird.
and when we find someone whose weirdness is compatible with ours, we join up with them and fall into mutually satisfying weirdness - and call it love - true love."

R. Fulghum

My childhood speaks italian.


Il ricordo di un amore 
viaggia nella testa, 
e non c'è una ragione
quando cerchiamo quel che resta.
è come un vento di passione, 
o una rosa rossa, 
il ricordo di un amore, 
ci cambia e non ci lascia. 
Se avessi avuto almeno un'occasione 
adesso che so trovare le parole, 
ma il ricordo di un amore,
continua a viaggiare nella testa. 


(vento di passione - Pino Daniele & Giorgia)

Monday, January 21, 2013

Hem

demişim ki;

"Bazı şeyleri anlatmaya o an sahip olduğun kelimeler yetmiyo, zamanla biriktirmen gerekiyo; biraz kelime, birkaç farklı fikir ve sana sorulabiliecek olası sorulara potansiyel cevaplar. ve hatta bazen, bir torba dolusu cesaret.

sonra tamam artık anlatabilirim diyecek oluyosun, bakıyosun ne halin kalmış anlatmaya, ne hevesin.
kelimeler yerinde, fikir desen gırla, herkese verecek cevabın da var ama, olmuyo işte, konunun kendisi expire etmiş; ne gerek var diyosun, süpürüyosun halının altına.
heves dediğin anlık - anlık şeylere güvenmek de bildiğin hamallık. "

ama bi de, expire etmeyen şeyler var; ve insanlar, ve fikirler.

daha dün Ceylan'a söyledim, "kötü haber" başlığı altında. deniyosun olmuyo, istiyosun gitmiyo. hayatımızın bazı kıtır kenarları bayatlamıyo arkadaş!

***

"her aşk kendi kurallarını yaratır." 
tırnak içinde, çünkü biyerden mi aldım, kendim mi yazdım, hatırlamıyorum.
sen üzerine istediğin kadar düşün, ben şu anda hiç aşktan filan bahsetmek istemiyorum. 

***

"qui me fait sentir entrangement bien"

bayatlamayan kıtır kenarların ortak noktası olabilir, her kelime bunun altını çizebilir.
"sentir", " etrangement", "bien". hissedemeyen, hissettiği iyi olmayan, hissettiği iyi olsa da buna alışmış ve bu durumda farklı hiçbir şey görmeyen çok insan var etrafta. bu cümleyi biri için kullamak, büyük şans, kullanana. 

***

bir roportajda okudum, birisine soruyorlar, " do you believe in luck?"
ve o birisi cevap veriyor; "yes,  i also belive in fate and synchronicity."
senkronizasyon demek daha doğru olur muydu, bilemedim, ama eş zamanlılığa inanmak fikrini çok sevdim. düşününce, hayatında olan çok fazla şey eşzamanlılık sayesinde oluyo, olmayanlarsa yine eşzamanlılığın tutmadığını düşündüğün anlardan geçiyo. oysa yine düşününce, sen gerçekleşmediğini sandığın şeyler, o sırada başka şeyleri gerçekleştiriyo. arada bir elimizdeki ipleri gevşetmek gerekiyo ki o ipler farklı anları birbirine bağlasın, farklı durumları elele tutuştursun, ki hayat olması gerektiği gibi olsun.

***

"zaferlerimizi kimin için kazanıyoruz?
kendimizi ispat etmek istediğimiz insan kim? 
bak ben neler yapabiliyorum diye, kim için yırtınıyoruz? 
ve o görüyo mu bunları? değiyo mu? "
hiç düşündün mü?
sen düşünüyosun da ne oluyo desen, veremem cevap, haklısın... 

***



"Love Rothko, and I love you. "

Saturday, January 19, 2013