Friday, July 27, 2007

lise 1de, tam da bunu en cok duymaya ihtiyac duydugum zamanlarda karsıma cıkmıstı, dolabımın ustune yapıstırmıstım.
hala orda.
hala bazen sadece buna ihtiyac duyuyorum.
hala bazen dolabın karsısında durup onu dinliyorum:

her seyi bosver, dolu dolu yasa.
madem ki bir askin var, ne güzel, tadini cikar...
sanki ayip bir seymis de utaniyormussun gibi yazmissin bana...
her seye bosver ve aski yasa... ille de buyuk ask olmasi gerekmez;
yasanan her ask buyuktur, yeter ki tadini cikarmasini bil...
cok buyuk umutlar baglama, yarini hic dusunmeden, gunu gunune sev,
sevginin tadini cikar...
sevgide gelecegi dusunursen aski b..mb.k edersin.
sakin haaa... sonsuz monsuz diye herifin basini yeme...
her seye bosver; oylesine sev ki, sevdigin erkegi bile umursama, salt
kendin icin sev, bencilce yasa aski, butun maddesiyle...
yasamdan elinde kala kala salt yasadigin sevgiler kalir sonunda, ne su,
ne de bu...
butun onlar, aski yasamak icin gerekli olan - ne yazik ki gerekli olan -
gereklerdir.
aslolan asktir yasamda...dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye
saniye aski yasayarak sev...
iki yil, uc yil surecek diye umutlanip enayilik etme...ister surer,
ister surmez...sen o ani yasa yeter ki...
yitirdigin zaman; yasadiklarini kazanmis olacaksin... sonunda elbet
yitireceksin, ama yitirecegini hic dusunme;
cunku ayni zamanda kazanmissindir da...
anilar kazaniyorsun daha ne... ic o zaman, sarhos ol...
yuce yuce seyler dusunme severken, sevgiyi berbat edersin;
cunku sevginin kendisinden daha yuce bir sey olamaz..
aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...sakin kuskulara kapilma.
herifi didikleme, yiyip bitirme...turk karilari genellikle bir beladir
cunku, batasi gelenekleri, gorenekleri oyle... sakin bu aptalligi
yapma...severken yirmi yil sonrasini degil, yirmi dakika sonrasini bile
dusunme, sevginin icine edersin...
an an yasa, derin derin hem de...afferin sana...cok sevindim. ise guce
bosver. artik sana ne surname'yi, ne de baska seyi soruyorum. keyfince
yasa, sev...sevildikce sev, sevilmeyince de tastamam bosver ve o zaman o
guzelim yalnizligina saril...
o yalnizlik ki, butun sevgilerden daha guzeldir ve
sonunda onun koynuna girmek icin kendi kollarimizla kendimizi
sarariz...
o zaman da hic uzulmeyeceksin. cunku nasil olsa, siginacak bir
yalnizligimiz var; gunun birinde anamiz bile bizi birakir
gider, ama o yalnizligimiz, biz yasadikca bizi hic birakmaz...
severken bunlari dusunme, lutfen yarinsiz sev!
hadi, sevgiyle operim.
yasa sen !...


a. nesin

Monday, July 16, 2007

!......................................! ve arasındakiler

benim kafama bisey takılıyo. bu aralar cok takılıyo.
buyuk dusunelim, genis bakalım:
simdi biz bu dunyaya gelmisiz, bi sekilde, yasıyoruz.
tamam.
nerden gelmisiz nereye gidiyoruz, bilmiyoruz, cogunlukla da ilgilenmiyoruz.
ona da tamam.
buyuyoruz, okuyoruz, ogreniyoruz, dusuyoruz, kalkıyoruz, aglıyoruz, guluyoruz, ama butun bunları yaparken aslında cogunlukla hep yapmak istediklerimizi yapıyoruz. ders bittikten sora istiklale icki icmeye cıkıyoruz, hafta sonu oldugunda eve girmiyoruz, dersten kacıyoruz, okulu kırıyoruz, genclik ne guzel sey diye bakıyolar bize, o sıralar derdimiz cok ya, pek anlam veremesek de buna, hayatımızı yasıyoruz.
sora okulu bitiriyoruz, ise baslıyoruz.
orda. burda. belki once orda, sora burda.
calısıyoruz.
calısıyoruz.
calısıyoruz.
calısıyoruz.
calısıyoruz.
.
.
.
.
.
ve hayatımız bi gun bitiyo. belki calısmayı bırakamadan. belki bıraktıktan sora.
ama bi gun bitiyo.

simdi ben burda sunu anlamıyorum: neden, nasıl, nicin bir gun geliyo, is denen sey, insanin butun! hayatı oluyo? bi gun geliyo, insan ondan baska hicbiseye vakit ayıramıyo, o ise sabahın korunde baslayıp aksamın karanlıgında bitiriyo. kendisine ne kalıyo? hic. kendisi icin ne yapıyo? hic. hayır ben aileyle yapılan pazar kahvaltılarını falan saymıyorum bundan. daha onemli. daha buyuk. yasadıgını daha cok hissettiren. varoldugunu sana daha cok kanıtlayan. beyninin hala farklı seylere de calısabildigini gosteren. kalbinin sadece kan pompalamadıgına isaret eden seyler istiyorum. ama cogunluk ne yapıyo? hic.
para kazanıyo. az yada cok.
ama ne kadar kazansa da bu ona zaten yetmio ki.
hep daha cok kazanmak istiyo, bazen oluyo, bazen olmuyo.

cok acık yureklilikle soluyorum. ben bu hayata sadece calısmak icin gelmedim.
hicbirimiz gelmedik.
calismaktan baska seyler de var hayatta. olmak zorunda.
benim tek amacım calısmak, cok para kazanmak olamaz nefes aldıkca.
benim tek amacım mutlu olmak olabilir ancak. kayıp giden bi seridin ustunde, bi sure de ben goruceksem bu dunyayı ve sora nereye gittigm hakkında fikrim bile yoksa, butun hayatım kendimi is guc diye paralamak olamaz. olmamalı. olmasın!
biliyorum para kazanmak zor, biliyorum bu dunyada, hele bu ulkede ayakta kalmak cok zor. belki sımarıgım, belki daha cok gencim. ama ben hayatımı sadece calısarak gecirmek istemiyorum. ben yılın sadece 2 haftasını "izinli" olarak gecirmeye inanmiyorum. bu fikri kaldıramiyorum. ben o yasa geldigimde hic kimseden izin almak istemiyorum. ben o zaman kendim icin de biseyler yapmak istiyorum. buyudugumde gercekten buyumus, sadece yaslanmamıs olmak istiyorum. daha cok bilmek gormek istiyorum ve bu bunun yolu burdan gecmiyo. her gun biraz daha farkediyorum.

bunlar icin de cok calısmak gerekiyo, hicbisey insanin avcuna tepeden dusmuyo, ama o zaman calısmak mecburiyet olmuyo, o zaman bunun adı otobusler dolusu aynı kıyafeti giymis insandan biri olarak amacsızca calısmak olmuyo, o zaman sonunda "seni" mutlu eden bi yola girilmis oluyo ve en cok bu yorsa da, kendini buyutmek icin calısmanın yorgunlugu herseye bedel oluyo.

bi kere daha dusunun. yaptıklarınızı. yapıcaklarınızı.
ve en onemlisi ama en acıklısı: yapmak isteyip de yapamadıklarınızı.
baska seyler ugruna ertelediklerinizi.
hayat ertelemeye gelmiyo.
gecip giden amaclar ugruna ertelenen her istegimiz, yasanamamıs bi gecmis olarak hep orda, kalbimizin bi yerinde sızlıyo. ve bizi arkamızda kalanlar kazandıgımız paralarla degil, bu sızıyla gomuyo.

benim icin en dogrusu her zaman su: benden onemlisi yok.
sizden onemlisi de yok.
bi kere daha dusunun.

Friday, July 13, 2007

kan-ter(k)

ulkeyi terk etmek icin gecerli sebepler arıyoruz.
kimi cehalet ediyo,
kimi kuralsızlık.
kimi icine suruklendigimiz karanlık diyo,
kimi icinden bir turlu cıkamadıgımız kuraklık.

peki ben niye ciddiye alamıyorum bunları?
peki ben neden tek birsey dusunebiliyorum?
peki ben ne zaman boyle oldum?
peki ben ne diyorum?
:
bu nedenlerin gecerliligi herkes icin gorecelidir.
ya baska bir sehire asıksındır,
ya baska bir sehirdeki birine.
herkes baska seyler soylese de,
ask her zaman en gecerli nedendir.

yalan mı?

CS.


10 Montfort Close'daki evimizde bi duvarım vardı. yasadıgım her evde, her odada, her alanda hep bi duvarım oldu zaten, rengi bana benzeyen. Orada da vardı. ilk gun basladım boyamaya, asmaya, ustune yazmaya, son gun topladım, sildim, kaldırdım. son gun belki de en cok onları yerinden oynatırken agladım.
benimle heryere gelen sozleriyle ge'nin siyah beyaz fotorafı, artık yasamayan.
ve adadaki evin sıcak duvarına dayanmıs eko'nun burusmus suratı, o sırada hala hayatta olan.
ve bi ip, soz verilmis, hala atılmamıs, atılmayan, atılamayan.
ve 4 fotograf, 1 karikatur, 1 cizim, 3 kartpostal.
ve sayfa sayfa, satır satır yazılarım. biri haric, hepsi benim.
benim onları hangi kafayla yazdıgımı insanlara sorduran yazılarım.

o zamandan bu zamana yazdıklarım cok degisti. cumlelerim cok degisti. devrik cumlelerim duzeldi, sıralı cumlelerim devrildi. dusuncelerim degisti, fikirlerim degisti, amaclarım degisti, gecmisim gelisti.
ama o yazıların "biri haric" olanı hic degismedi. ne kagıtta, ne aklımda, ne kalbimde, ne beynimde. ne anlamını yitirdi, ne dusununce aklıma 'sadece eskide kalan gunler'i getirdi. o iki satır benim icin hep gercek oldu; ve ben nereye gitsem, ve ben nerede kalsam, ya gidenlerim, ya arkada kalanlarım icin hep en dogruyu savundu.
ve ben ona inandim, ve ben ona inandıkca midemdeki burkulmalar daha kuvvetli, ama hayat daha anlasılır oldu. hayatı anlasılır kılmak hic bir zaman derdim olmasa da, cok bilinmeyenli denklemlerin biryerinde bazı seyleri anlamak gerekiyordu. kalbime sordugum hic bir sorunun cevabını bulamadıgımda, gozume en net gorunen sey, yine hayatın kendisi oldu.

o kucuk kagıtta yazan iki satır, ta o zamandan, uzaklıgın hayatımda kendini belli etmeye basladıgı gunlerden, hala bugunlere, ve belki daha ne kadar cok gunlere, yıllara tanıklık etti, benim soylemek isteyip de, sayfa sayfa yazdıgım, ama bir turlu 'tam' anlatamadıgım herseyi anlattı. bana anlattı. beni anlattı.
o gun bugun, ben mesafeden, zamandan ve ayrılıktan konusmayı kestim.
o herseyi benim adıma soyledi, ben onu her okudugumda, tekrar dinledim.



"zaman mi? degil zaman.
akan zaman degil, mesafelerdir."




ve ben bunun altına hic bir zaman baska sey yazamadım, sadece nokta koydum
.

Tuesday, July 10, 2007

Sunday, July 8, 2007

cok, az!

-hani gecicekti?
-gecmedi mi?
-sence gecti mi?
-gecmedi mi?
-gecmedi.
-gecer.
-ne zaman gecer?
-gun gelir gecer.
-gunler gecmiyo ki, bu gecsin.
-hersey geciyo. hayat geciyo. bu da gecer.
-bu hayattan buyuk ama. o varken hayati dusunmuyosun ki. hayatin farkina varmiyosun ki. ne olup bitiyo gormuyosun ki.
-hayir. sadece o varken hayatin farkina variyosun. tekrar dusun.
-dusunmek istemiyorum. gecsin istiyorum.
-cok mu acitiyo?
-'cok' anlatmaya yetersiz kaliyo. sadece uc harflik bi kelime anlatamaz ki acimin boyutunu. buna 'muazzam' yakisir, belki de 'olaganustu'..
-olaganustu acilar yasamanin ne demek oldugunu biliyor musun?
-her gun tekrar ogreniyorum. her aynaya bakisimda. her adim atisimda.
-bu kadar kolay mi saniyorsun?
-bana bundan daha zor birsey soyle.
-git ona soyle.
-neyi?
-acitan neyse. gecmesini istedigin sey herneyse. soyle ki ikiye bolunsun, sendeki azalsin, bir yarisi da onda buyusun.
-hayir.
-o zaman bekle. zamani bekle. gecelerin olmasini. ayin dogmasini arka arkaya. ve sonra mevsimlerin gecmesini, cemrelerin dusmesini, gelecek yilin ayni gunune gelmeyi bekle. zamani bekle. her gun, biraz daha cok, biraz daha az bekle. sadece bekle.
-gecer mi?
-neler gecti..
-ben hatirlamiyorum bundan once gecenleri.
-cok sey gecti hem de. bu da gecer. sen sadece zaman ver.
-zaman bana aklimi geri verir mi?
-sen ona izin ver, o sana herseyini geri verir. aklini da, kalbini de.
-midemdeki kelebekler de canlanir mi?
-belki....
.
.
.
.
.
.
.
- peki sence, 'kac dolanısta ulasır sarmasık cicek acacagı yere'*?
-sen dolanmaktan korkma yeter. bi gun sarilirsin, birakmazsin. o gun son gun olur. son dolanisin. son sarilisin. son deneme; ve dogru yer iste. orada acarsin cicegini. o gune kadar kimsenin gormedigi cicegini. senin bile farkina varmadigin cicegini. baskalarinin gordugunu sandigi, ama aslinda kimsenin farkina varmadigi, hep sakladigin, hic acmadigin cicegini. sen dolanmaktan korkma. ve bulunca, birakma. acitsa da, agirtsa da, dolanmak cok yorsa da, birakma. neye yarar ki bunca aci, hayatta biyerlerde cicek acamadiktan sora?
-sana sordugum, bitmeyen o muazzam aci vardi ya?
-evet?
-ona sarildim ben. ona cicek actim ben.
-ya aci?
-gecti. onun bendeki anlami sadece hayat artik. nefes. cok dolanislar sonunda tekrar buldugum can.
-cok mutluyum demek isterdim ama mutlulugumun buyuklugunu sadece uc harflik bir kelime anlatamaz su anda. olaganustu bu, yada belki de muazzam!
-tesekkur ederim.
-bana degil, bunca acidan sonra sana nefes verdigi icin ona tesekkur et.
-her gun ediyorum. tekrar tekrar. hepsi gecti.
-soylemistim. hersey gecer...
-gordum. hersey gecer. sen zaman ver yeter.




*bunca satiri altalta, 'muazzam' bi hizda bana yazdiran, kafamda iki kisiyi konusturup beni kendimden korkutan, o guzel satirin, o mukemmel sorunun sahibine, sevgili oruc aruoba'ya, onu okumaya basladigim ilk gunden beri yazdigim her satir icin tesekkur ederim.