Tuesday, October 18, 2016

jouf



uzun bir yol gibidir gözleri insanın
gelip geçen bir şey iyileşmez
bu gece bu hat üzerinde
iyileşen zamandır
insan iyileşmez.

B.K.

Friday, October 14, 2016

9



unutmak istemediğim çok fazla şey var. iyi mi bu, kötü mü, bilmiyorum.
belki de sürekli bu yüzden yazıyorum. kimse görmüyor; ben satır aralarında kendime notlar alıyorum; sağa sola hatıralar yerleştirip hisler serpiştiriyorum. tekrar okuduğumda o ana döneyim, karnımda, kalbimde, aklımda aynı şeyleri tekrar hissedeyim diye. ben sadece bunun için yazıyorum belki de.
bazı anları şarkıların içine sıkıştırıyorum. bazı günleri yollara, sokaklara. ve bazı insanları, fotoğraflara. oraya yerleştirip, gözlerimi ona dikip derin bir nefes alıyorum, orada dur diyorum. unutmayayayım seni, unutturma bana kendini. unutturmak ne kelime halbuki?
bu, benim paris hayatımda çekilmiş ilk fotoğrafım. sonraları yıllarca, defalarca, gecelerce geleceğim bir restorana ilk gelişim. o alçak su bardaklarında şarap içildiğini ilk görüşüm, o şehre dair her şeyi ilk kez sevişim. ah benim canım paris, yıllarca seni ne çok sevmişim. bu, bir cumartesi akşamı.  havam bulutlu, ama aydınlık. önümde dev bir bilinmez var ama ben onun üzerinden yavaş yavaş yürümeye and içmişim kendime. biliyorsun, yürüdüm de.
buradan çıktım, eve gittim. cumartesi bitti, ben pazara uyandım. o pazar gününden, 14 ekim 2007'den hiç resmim yok. gazetedeki haberi görüp, benim bile olmayan bir evin kapısını hayatın suratına çarpıp, kendimi henüz hiç tanımadığım sokaklara vurduğum, yürü allah yürüdüğüm, ağlamak için kendimi parçaladığım ama ağlayamadığım, allah kahretsin nasıl ağlayamadığım, sonsuzluk boyunca süren o uzun pazar öğleden sonrasından hiç resmim yok.

unutmak istemediğim çok fazla şey var. belki de sürekli bu yüzden yazıyorum.
bundan tam 13 sene önce mesela, oturup sayfalarca, en ufak detayına kadar yazdım. neyi desen, anlatamam, okuman lazım. ama okutamam. çünkü kendim de okuyamam. yürek kuvvetli, yürek yıllarca ne ağırlıklar taşıyor da, elinden de kolundan da kuvvetleniyor insanın. ama o yürek bile, bazı şeyleri kaldıramıyor. sorsan o günlerden, o pırıl pırıl yıllardan, hayatın kaymaklı dondurma gibi tertemiz ve taptaze olduğu günlerden de resimlerim var, ama sana yemin ederim hiçbiri bu fotoğraf kadar bana onu hatırlatmıyor.

9 sene oldu ama geçen tüm yıllara inat benim unutmak istemediğim çok fazla şey var.
belki de sürekli bu yüzden yazıyorum. belki de olanların, olmayanların, olamadığı için olanların tüm çetelesini, ben de böyle tutuyorum. bazı günleri yollara, bazı anları şarkılara, bazı insanları da fotoğraflara sıkıştırıyorum.

yıllar önce onu da tam buraya sıkıştırdım; sevgi ve itinayla.
gençliğe, deli cesaretine ve yeni başlangıçlara...




Saturday, October 8, 2016

8/10




çünkü aslında hayat bir düşüşler koleksiyonu
ve biz,
bu sadece bizim başımıza geliyor sanıyoruz.
dünya hep dik duranları, hiç eğilmeyen,
 asla bükülmeyenleri avcumuzun içine kazımaya, aklımızın köşelerine yazmaya çalışsa da,
biz yüzyıllardır bozuğuz. çatlağız. sen de biliyorsun, en ufak seste daha da çatırdarız. 

çünkü aslında hayat bir düşüşler koleksiyonu
ve biz,
yerle yeksan, boylu boyunca yan yanayız.
birbirimize dokunmuyoruz, haşa. sorsalar hepimiz yukarıdayız.
hepimiz yalan söylüyoruz. hepimiz, hepimizin yalan söylediğini biliyoruz.

çünkü aslında hayat bir düşüşler koleksiyonu, 
ve biz,
 sadece düşerken söylememiz gerekenleri söylüyoruz. 
yukarıda çok fazla kural var; ve çok fazla yakışmaz, çok fazla yapılmaz.
o can havli sökebiliyor sadece kelimeleri,
o bir kaç saniyelik, ne olursa olsun hali. 

biliyorum, sana da aynısı oluyor.
düşerken konuştukların şaşkınlıkla tüm vücudundan geziniyor.
yerle bir olduğunda sesin hala kulaklarını çınlatıyor, tanımadığın bir hisle başın dönüyor.
panikle yokluyorsun kendini;
sırtının oralarda bir yerde eline bir çatlak geliyor.
bakıyorsun, kürek kemiklerinin arasından kelimeler sızıyor. 

merak etme, 
kimse itiraf etmeye yanaşmıyor ama aslında bu hepimize oluyor.
öğren artık hayat bu; içine attığın yerde durmuyor.