Thursday, November 29, 2012

renard

Aslında bir insanı değil,
çoğunukla günleri, yılları, zamanları, dönemleri, çağları özlüyoruz.
o zamanların bize iyi davranışlarını, 
o yılların içimizi ısıtışını,
o çağların bize kendimizi hatırlatışını özlüyoruz.

kendimizi, aklımızı ve en önemlisi kalbimizi kandırmayalım. 
asıl özlenen görülen değil, görülmeyip hissedilen.  




Tilki'nin de dediği gibi;
"İl est tres simple: on ne voit bien qu'avec le coeur. L'essentiel est invisible pour les yeux."

Tuesday, November 20, 2012

4 fikir 1 cenaze


"muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk."


***

enteresan durumlar; dönem dönem, içinde bulunduğum ruh ve duygu hali, aklıma bazı belirli şarkıları getiriyo. bir yerde duyduğumdan, özlediğimden, veya hatırladığımdan diil, sanki düşünce ve hisler aklımda ve kalbimde yer ettikleri süre boyunca kendilerine yakın hissettikleri şarkıları dinlemek istiyolar ve bana hatırlatıyolar. el mahkum. bu aralar içimde sürekli 'baby it's cold outside' çalıyo. söylemeye gerek yok herhalde, konu havanın soğukluğuyla doğru orantılı değil, zaten ben sürekli üşüsem de hava soğuk bile değil. sadece bu aralar içimdeki hisler, bu şarkıyı dinlemek istiyo. 


***

Güven Eken, geçenlerde twitter'a "bu ülke zenginleşti ama bereketi gitti" yazmıştı, o gün bugün ara ara aklıma geliyo bu sözü. hem çok doğru, hem çok acı, hem de aslında sadece bir ülkeyle ilintilenemeyecek kadar geniş bir durum bu. yaptığın işin, söylediğin sözün, kurduğun ilişkinin ve paylaştığın yemeğin zenginliği değil, bereketi aslında, herşeye şekil veren. paylaşılmayan, kimseye faydası dokunmayan, çoğaldıkça altında ezildiğin zenginlik, ister işte, ister aşkta, ister tabakta olsun, buralardan uzak olsun. meşgalen de, sözlerin de, hislerin de, ekmeğin de, bir diğerine dokunabildiğinde gerçekten varlar. çünkü aslında sen birilerine dokunabildiğinde varsın. dokunamadıkça sahip olduklarınla kendi kendine sarılırsın. o da, bence hiç olmasın.

***

Bugün papaz dedi ki;"vahşi bitkiler vardır, siz hiç beklemezsiniz ama, onlar da çiçek açar. sonra bir gün bir rüzgar eser, alır götürür o çiçeği. Tanrı'nın Krallığı'nın kuralıdır bu; o rüzgar hepimize bir gün esecek, kimimize geç, kimimize erken."
ben de derim ki; rüzgardan korkmaktansa, biz o esene kadar sularla akalım, akalım, akalım, yolumuzu buluruz. hem bulup bulamadığımızı nerden bilicez ki, vardığımız, bulduğumuzdur. hayat kendimizi de, birbirimizi de yormak için çok kısa.

***

timing is everything. 

***




*kürk mantolu madonna
foto: andre kertesz

Tuesday, November 13, 2012

w/u





ünlü ozanımız Tarkan'ın da dediği gibi;

"muhafazakarlığı fazla abarttık!"

Monday, November 12, 2012

kardan kadın


baştan kabul, isim fena.

ilk defa konserde duydum, Kenan henüz çıkmamış olan albümünün şarkılarını söylüyodu, bunu da söyledi. bayılmadım da, ilk dinlediğimde. yer etmedi aklımda.
sonra sonra, biraz orada biraz burada duya duya sever oldum.
hatta hala, baştan sona bayılmıyorum şarkıya, ama o ortadaki dört satıra ölüyorum, bitiyorum.
bana mı söyleseler, ben mi birilerine söylesem, karar veremiyorum.
her seferinde bir tarafım acıyor, birilerine yalvarır gibi söylüyorum sanki. görsen, çok da içli söylüyorum ama üzülmüyorum da söylerken. bi garip.
ne kadar arabesklik toplanmışsa içimde bir yerde, her seferinde meydanlara döküyorum bu şarkıyla.
sanki ben burdayım, sen ordasın, biliyorum, biliyosun, ısıtırım, eritirsin, herşey bir tenhaya bakar, farkındayız der gibi.


ne tanıdık.

4



ne anana babana, ne eşine dostuna;
başkalarına ne desen yalan,
sen kendi kendine itiraf edemedikten sonra.