Sunday, October 28, 2012

hallelujah.

kendimizi sahip olduklarımız, olamadıklarımız, elde edebildiklerimiz ve ele geçiremediklerimizle oyalarken ömür boyu, aslında farketmeliyiz ki, biz insanız.
tek kelimeyle, tüm basitliğiyle ve düşünmediğimiz tüm karmaşıklığıyla.

ister topraktan geldiğimize inan, ister maymundan. ister zaman yoketmiş olsun kuyruklarımızı, ister kaburga kemiğinden bölüşmüş olalım birbirimizi. hepsi tamam.
hangisine inanırsan inan, aslında hepsinde aynı şeyi söylüyoruz, biz bu gezegenin bir parçasıyız.
ömrümüz boyunca bu devasa mıknatısın üstünde oturuyoruz, ondan geliyoruz; ondan alıyoruz, ona veriyoruz. onun etrafında dönen ne varsa bizim de etrafımızda dönüyo, onun içi ne zaman fokurduysa biz de sarsılıyoruz, ve aslında kanımızda dolaşan, kemiğimizi kemik, iliğimizi ilik yapan ne varsa, hepsi bu yer kürenin yapıtaşları. onun dönüşmesi demek, senin dönüşmen demek, onun havası demek senin nefesin demek, onun suyu demek, senin yüzde yetmişin demek. 

kendimizi daha çok farketmemiz lazım. ne olduğumuzu daha çok hatırlamamız lazım. dolunay olduğunda hafif sarsak olmak, yağmurdan önce sızlayan dizlerle dolaşmak, lodosta baş ağrısıyla uğraşmak ve o yağmur nihayet geldiğinde o ağrıyı onunla akıtmak, 
çok mu yabancı sana?
sanmam. 

hala kabile hayatı yaşayan insanların, büyük şehirlerden delice korkanların, 120 yaşına kadar sapa sağlam ayakta kalanların bildiği birşey var. o şey, tam da bizim unuttuğumuz şey.

üzerinde yeşerdiğin toprakları, içine çektiğin nefesleri hafife alma, onların hepsi sensin.
bir gaflete düşüp onları küçümsersen, tahmininden daha çok şeye ayıp edersin.
ama diğer yandan, 'insan olan kendini' de o kadar ciddiye alma. 
konuşabiliyor olman, düşünebiliyor olman, seni mantıksal düzlemde ayırsa da diğerlerinden, aslında uzayıp giden selvilerden ve akıp giden nehirlerden hiçbir farkın yok, bilmelisin.

ve çok geç olmadan kendine hatırlatmalısın;
sen ne işin, ne giydiklerin, ne gördüklerin, ne evin, ne arabansın.
sen içine çektiğin nefes, dokunduğun toprak ve paylaştığın sevgi kadarsın.






Avatar'da bi tree of souls vardı, hatırlar mısın?
herşey orda ortada aslında, herşey orda gizli.






Wednesday, October 24, 2012

-


beni bilen bilir, çok ağlarım, çok çabuk ağlarım.
ama böylesini daha önce yaşamadım.
dün gece uykumdan kendi ağlama sesim yüzünden uyandım.
hıçkıra hıçkıra ağlıyorum, gözyaşlarım enseme kadar inmiş, yastık bildiğin ıslak.

rüyamda son gördüğüm kareyi hatırlıyorum; birileri "ege'ye söylemeyin hemen" diyo, ben onu duyup, içimden "zaten biliyorum ben" diye geçiriyorum. sora merdivenlerden aşağı iniyorum, ananemin evindeyim, köşedeki koltuğa oturup, dizlerimi karnıma çekiyorum. karşımda birileri oturuyo, ben hiçbir şey söylemelerine fırsat vermeden deliler gibi ağlamaya başlıyorum. muhtemelen o deliler gibi ağlamam gerçekte de vuku buluyor, buluyor ki, kısa süre sonra ben kendi sesime uyanıyorum, rüya bitiyo.

sonra bi süre, uyuyamadım.
rüyanın başını hatırlamaya çalıştım, sadece olayın kendisini hissettim bi yerlerde, insanları bir de;
gerisini hatırlayamadım.

sonra sabah düşündüm,
nasıl bir rüzgar ki bu,
gündelik örtülerle örttüklerimizi çıkarabiliyo ortaya, geceleri?
ve nasıl bir düzenek ki bu, beynimiz, kalbimiz ve arasındakiler,
sadece saf bilgiye hakim; kandırmak olmuyo hiçbirini.

"söyleseler inanmazdım" dediğin şeyler var ya,
söyleseler inanmıyosun evet ama,
başına gelince anlıyosun;
hiçbişey o kadar imkansız,
hiç kimse o kadar bağımsız,
ve hiçbir değişim o kadar acısız değil aslında.

şu kıza küçükken demeliymişim ki,
sen sen ol, hiçbişey tutma içinde, bağır çağır.
çünkü bak, ses veremediğin her kelime, 
bi gece gelir, seni, senin sesinle uyandırır!








attitudine


başın üşüyosa şapka takıcaksın.
orda o düğme varsa, gömleği boynuna kadar ilikleyeceksin.
çiçeğini saman kağıda sarmakla yetinebiliceksin,
ve, çantan Hermes bile olsa, onu naylon torba gibi taşımayı biliceksin.


moda hiçbişedir,
attitude herşey.


via sartorialist

Wednesday, October 17, 2012

A TE!



bazı zamanlar, bazı günler, bazı aylar, bazı anlar,
üstüne ne kadar çok bassan, ne kadar çok düşünsen ve ne kadar çok yorsan da,
hep tam da o an, tam da aynı zaman.

Lorenzo'nun puantiyeli çorapları gibi,
bu şarkıyı basbas bağırarak söylediğim Lorenzo konseri de,
dün gibi.

ve Lorenzo'nun payetli ceketi gibi,
benim için de hayat, bazen payetli, 
bazen puantiyeli.


bu şarkı,
payetli zamanların tam da en ortasının şarkısı.
bu şarkı,
güneşin bile payetten olduğu zamanların şarkısı.


bu şarkı,
hayatımda duyduğum en güzel aşk şarkısı.



"a te che sei il mio amore grande ed il mio grande amore."






Monday, October 15, 2012

Thursday, October 4, 2012

ves


meraba ben ege,
bu da dün çektirdiğim vesikalık fotoğrafım.

 evet ben de sonra farkettim,
biraz gergin çıkmışım. 

biraz zor bi gün oldu da...







Wednesday, October 3, 2012

cara


'Nasıl saat günün bir parçasıysa ben de öylece bütünün bir parçasıyım. Saat gelir geçer, ben de gelir geçerim. Görevim elimde olanı yapmak ve üst yanına kulak asmamaktır. Deniz yolculuğuna çıkarken gemiyi, kaptanı ve mevsimi seçerim. Bu benim işimdir. Yolda bir fırtına koparsa asla umursamam. Bu benim işim değildir. Kaptanı seçmek benim elimdedir, fırtınayla uğraşmaksa kaptanın elindedir.  Bilgelik, bizim olanı ve olmayanı bilmek, ona göre davranmaktır. ''







Epiktetos

Monday, October 1, 2012

tu peux?



cumartesi günü, sanırım yüksek ateş yüzünden, beynimde ufak bir kısa devre oldu, bir anlık.
kaç yıldır dinlemediğim, bildiğimi bile unuttuğum bu sarkı çınlamaya başladı kulaklarımda.
bir anda. hiç yoktan.
korktum; ne olduğunu da hatırlayamadım, sadece çalıyordu, sözlerini yarım yamalak biliyordum, ama kendimi durduramıyordum, söylemem, söyledikçe açılmam ve hatırlamam lazımmış gibi, kendi kendime söyledim, söylendim, ve evet, sonunda kelimesi kelimesine hatırladığımı farkettim.


uyarmalıyım;

eğer unutamadığınız biri varsa,
eğer aşık olduğunuz kişi ulaşılmazlardaysa,
eğer toparlanamaz ve başkasını sevemez durumdaysanız,
eğer umutsuz ve uykusuzsanız,
eğer bütün ümitler gömülmüş, bütün davalar görülmüş, bütün ömür çürümüşse,

bu şarkıyı dinlemeyin!


yok bana koymaz derseniz, gelin burdan yakın. 
karşılıklı bi rakı koyalım, rahmetlileri analım.