Wednesday, June 13, 2007
Wednesday, June 6, 2007
il tram color fragola
bazen bisey oluyo, icimde kucuk, acık mavi bi fil zıplamaya baslıyo. bende onunla birlikte zıplamak, bagıra bagıra sarkı solemek istiyorum.
bazen bisey oluyo, basım dunyadan daha hızlı donuyo. durduramıyorum.
bazen bisey oluyo, kalbim fazla heyecanlı carpıyo. susturamıyorum.
bazen bisey oluyo, dizlerimin bagı çözülüyo. kenarda durup bağlayamıyorum.
bazen bisey oluyo, hic bisey olmuyo. anlayamıyorum.
cok sey olan zamanlar oluyo.
hicbisey olmayan zamanlar oluyo.
zamanlar oluyo.
zamanlar soluyo.
zamanlar ölüyo.
zamanlar sönüyo.
.
.
.
.
"when u dreaming with a broken heart, the waking up is the hardest part."
trenleri ozluyorum, trenleri beklemeyi, buyuk garlarda, yuksek tavanların altında.
trenlere binmeyi ozluyorum, trenlerle uzaklasmayı, trenlerle yaklasmayı ozluyorum.
yesillerin, kuzuların,ineklerin, evlerin, göllerin, kuguların, o göllerdeki o kuğuların fotografını ceken insanların yanında gecmeyi ozluyorum.
butun yolculuklarımda elimden dusmeyen siyah defterime en icimden gelen seyleri karalamayı, her seferinde bi tren cizip nerden nereye gittigimi trenin iki ucuna yazmayı ozluyorum.
zamanın yavas, penceredeki manzaranın cok hızlı gecmesini ozluyorum.
for my lover, for my lover..diye yuzlerce kere aynı sarkıyı dinlemek, soylemek, sora da, "lover? not necessarily.." diye dusunmeyi ozluyorum.
simdi dinlesem de, dusunsem de aynı degil.
konussam da, sussam da cozum degil.
yollar baska yerlere varıyo artık.
yollar yırtık.
yollar bizi yorar artık.
bazen bisey oluyo, basım dunyadan daha hızlı donuyo. durduramıyorum.
bazen bisey oluyo, kalbim fazla heyecanlı carpıyo. susturamıyorum.
bazen bisey oluyo, dizlerimin bagı çözülüyo. kenarda durup bağlayamıyorum.
bazen bisey oluyo, hic bisey olmuyo. anlayamıyorum.
cok sey olan zamanlar oluyo.
hicbisey olmayan zamanlar oluyo.
zamanlar oluyo.
zamanlar soluyo.
zamanlar ölüyo.
zamanlar sönüyo.
.
.
.
.
"when u dreaming with a broken heart, the waking up is the hardest part."
trenleri ozluyorum, trenleri beklemeyi, buyuk garlarda, yuksek tavanların altında.
trenlere binmeyi ozluyorum, trenlerle uzaklasmayı, trenlerle yaklasmayı ozluyorum.
yesillerin, kuzuların,ineklerin, evlerin, göllerin, kuguların, o göllerdeki o kuğuların fotografını ceken insanların yanında gecmeyi ozluyorum.
butun yolculuklarımda elimden dusmeyen siyah defterime en icimden gelen seyleri karalamayı, her seferinde bi tren cizip nerden nereye gittigimi trenin iki ucuna yazmayı ozluyorum.
zamanın yavas, penceredeki manzaranın cok hızlı gecmesini ozluyorum.
for my lover, for my lover..diye yuzlerce kere aynı sarkıyı dinlemek, soylemek, sora da, "lover? not necessarily.." diye dusunmeyi ozluyorum.
simdi dinlesem de, dusunsem de aynı degil.
konussam da, sussam da cozum degil.
yollar baska yerlere varıyo artık.
yollar yırtık.
yollar bizi yorar artık.
Sunday, June 3, 2007
yaz pazari..yazdim.
yaz her yere gelir.
yazin gorevi budur, gelmek. kalmak. isitmak. terletmek.
tam isyan edecekken insan bundan, gitmek.
evet, yaz geldi.
her yere oldugu gibi, yaz istanbula da geldi.
geldigi gibi bizi evlerimizden disari itti.
ben geldim, gelin beni gorun, bakin ne kadar guzellestirdim heryeri dedi.
duyduk sesini. bu yil, aniden duyulan sesini.
bu sabah uyandigimda, hem yazdi, hem pazardi.
ciktim disari.
baktim.
herkes mutluydu. herkes canliydi, herkes sanki tam da olmak istedigi yerdeydi.
denizin kenarinda, gunesin altinda, mutlulugun tam ortasinda.
herkesin istedigi buydu, yaz herkesin sesini bugun duydu.
istanbul'un en guzel yerlerinden birinde, yaz, bi pazar gunu boyle bir mutluluktu.
gorun istedim.
Subscribe to:
Posts (Atom)