Tuesday, March 11, 2008

liceo italiano

biz, 30 kucuk, saf kiz,
en kucuk ve en saf halimizle,
istanbul'un en kucuk, en saf ortaokulundan ciktigimizda,
bi yandan nereye gittigimizi anlamaya ugrasiyoduk.
bi yandan gittigimiz yerde herseyin nasi olucagini kestirmeye calisiyoduk.
bi yandan nereye gidersek gidelim birbirmizden kopmamaya yemin ediyoduk.
ve bi yandan da, hicbir yere gitmek istemiyoduk.
ama gittik.
ciktigimizda, hicbirimiz ayni degildik.
ciktigimizda italyan liseliydik.
.
.
herkes lise anilarini anlatirken, ne kadar yaramaz, ne kadar arsiz, ne kadar soz dinlemez, ne kadar ele avucaz sigmaz oldugunu anlatir. cunku lisede oyle yapilir, lisede soz dinlenmez, ders dinlenmez, anne baba dinlenmez, kafa hic dinlenmez.
lisede bi kalp dinlenir.
lisede sakin durulmaz, sessiz kalinmaz, susup oturulmaz.
lisede bi tek azilir.
.
.
ben simdi, butun bunlarla ovunmektense, daha cok itiraf ediyorum:

-bi pazartesi sabahi, matematik hocasi pio beni tahtaya cagirdi, gitmedim. ama niye? cunku okul soguktu, ben ayakkabilarimi cikarip, ayaklarimi altima alip, ustumu de kocaman battaniyeyle ortmustum. nasi kalkip da, ayakkabimi giyip de parabol cizmeye tahtaya gidiyim? ayrica niye gidiyim? adam 10 kere cagirdi, sonunda soylene soylene kalktim, gittim, tabiki 20 dakkada bi parabolu cizemedim. pio delirdi, sifir ver oturiyim dedim, daha cok delirdi, olmaz dedi, ben of pof yaptim, parabol yapmaktan cok daha kolaydi bu. ama sefer adam bi anda ayaga kalkip oturdugu sandalyeyi bana dogru firlatti. ben cok normal bisiymis gibi tuttum sandaleyi ona attim bu sefer. sora daha da delirdi, bu sefer sinif defterini atti kafama, ben defteri havada yakaladim. sinifta uyuyan kalmamisti, tenis maci gibi bizi serediodu herkes. defteri kaptigim gibi gene gayet sakin bi sekilde ben cikiyorum dedim adama, elimde sinif deri ciktim siniftan bi hava, herkes heralde mudure filan gidicem sandi, ben kantine inip burhanla tost yedim. bu konu burda kapandi.

-1 yil icinde sinif penceresinden yandaki binanin bahcesine 5 6 tane eski kitap, bi o kadar cetvel, resim cantasi, en sonunda da arkamdaki sirayi attim.
kat 5, pencere 2 metre yuksekte, benim boyum 1.60. bu konu da burda kapandi.

-son 2 sene sinifa cekirdek getirip cop tenekesini ortaya koyup haftalarca cekirdek citlattik, disardan bakan organik kimya formullerine diil de kocasi cop toplamaya cikmis kapici karilari gibi yoldan gelen gecene bakiyoruz sanardi. 1 hafta sonunda elimiz yuzumuz o kadar kararmisti ki cekirdekten, hep beraber bu kadar yeterli olduguna karar verdik. bu konuyu da hep beraber bole kapattik.

-gokce siniftaki dolaplarda uyumak gibi bi huy cikardi bi ara. once camli dolapta uyumaya basladi, bi gun edebiyat dersine girdigimizde farkettim ki hala dolapta. soley, balkan nerde? dedi kadin, hocam uyuyo dedim. bakti sole, gokce kafasinda sapka orman cini gibi kucucuk dolapta uyuyo pek sakin. kiyamadi heralde, iyi uyusun birakalim dedi. sora gokce tenefuste gurultuye uyandi. sora bi gun gokce tutturdu ben kursunun yanindaki dolabin icine resim cizicem diye. iyi ciz dedik. tenefuste girdi oraya, basladi duvardan duvara tren cizmeye incik cincik. dolap yer hizasinda, gokcenin boyu zaten 1.40, kimse gormedi tabi bunu o sirada. ama gokce cok alisti ya dolaplarda uyumaya, hem de karanlik filan, terapi gibi ayni treni milyon kere cizerken orda da uyuyakalmis bu. biri de ustune kapamis dolap kapagini, bisi diil havasizliktan olucek. bende farketmedim ki hic. neyse. zil caldi, ben sinifa dondum, kostandofla ayni ana girdk kapidan, ben siraya gectim. adam yoklamaya basladi, soley! balkan nerde? dondum soluma, balkan yok! hocam tuvalette heralde...derken bi anda dustu aklima onun o dolapta oldugu. napicam? dolapta mi dicem? adam mirin kirin devam etti yoklamaya, tam derse baslicak, kursunun hemen yanindaki dolap tikirdadi. bi kapagi acildi dolabin, gokcenin kolu gorundu, arkasindan omzu, kafasi, sorada 2ci kapak acildi. ben buna kas goz yapiorum, geri gir bari nasi cikican simdi diye.. ama o sirada sis gozlu gokce, trenli dolabindan hafif uyku mahmuru olarak cikti. kostandof sag asagi bakarak, balkaaaaan?! dedi, farkettim ki adam kizamadi bile. gokce hocam ben tren ciziyodum da, biri kapagi kapamis da, uyumusum da,da. da. da...ben bikac gun uykumda bile guldum sora. tahmin edersiniz ki, bu konuyu da gokceyle kostandof kapattilar.

-sinifa kettle getirmenin gaziyla butun gun cay, kahve hazir corba filan yaparken, cok talihsiz bisekilde tenefuslerde siniftan cikma mecburiyeti diye bisi cikti ortaya. kimse tutmadi bu fikri, pek de uymadi. bi tenefus kettle fokur fokur kaynamanin doruk noktasindayken, selma gezinir geldi sinifa, ben bi anda kendimi kettle in onune attim, sevdigi kizi koruyan kahraman gibi. 'kizim ne duruyosunuz sinifta ciksaniza!' dedi. ben bisiler sacmalarken kadinin gozleri bacaklarima takildi ' senin niye arkadan duman cikiyo?' yoo cikmiyo bisi hocam niye ciksin..' pek bi ise yaramadi tabi bu cirpinislarim, kadin 2 adimda yanimda bitti, sora da herseyden korudumuz canimiz kettle'imizi buldu. bu ne kizim burdaaaaa kantin mi burasi napiyosunuz? filan diye baarmaya basladi haliyle. ben biraz denedim bi savunmayi filan ama baktim hic cikis yolu yok ve baktim ki karsimda bu kadin var, hic bisi demedim, gittim malum erzak dolabinin kapagini actim, sordum:'bisi istemez misiniz hocam?'
5 dakka sora seker koyuyodum cayina. bu konuyu selam gezinir kendi capinda kapadi, biz yil sonuna kadar hic kapamadik.

-bi gun canavar resim hocasi, cirkin cadi mendozzi benim tabiki yapamadigim resmime bakip bok atip dururken, ve ben bu durumdan cok sikilmisken, kadinin masasinin cekmecesini actim, orda banu alkan'in neremy parfumunu buldum. hayatimda bu efsanevi parfumu ilk defa gormenin verdigi gazla, beni hala farketmemis olan mendozzi'ye heycanla prof bu siizin parfumunuz muu? dedim, kadin basini kaldirdi, evet nerden buldun onu dedi, cekmeceden, bi kere sikabilir miyim dedim, si dedi, elime siktim bende. baya igrenc kokuyodu. sora sinifta biraz dolandi parfum, sonunda kadin kizdi geri koyduk cekmeceye. hatta ayni gun ben kadinin sacinin peruk olduguna karar kilip gidip bi yandan resmimi gosterirken bi yandan sacini cekmistim, elimde kalicak diye cok heveslenmistim ama kalmamisti, ustune bi de kadinin canini acitmis, baya azar isitmistim. bu konu nasi kapandi bilemedim simdi.

-bi de, daha kisisel itiraflar olarak, sinif kapisindaki lise 4a yazisini, kizlar tuvaletindeki tuvalet yazini, sinif defterindeki sinif listesini, ingilizce lab.'nin kapisindaki ders proramini, bi de okulun karsisindaki can bufe'nin kapi numarasi(232)' ni ben yuruttum. hepsi tamam da, sonuncu niye, onu bende bilmiyorum.

daha cok fazla sey var ama, sanirim biraz utaniyorum.
gene de, bugun, hala, iyi ki orda okumusum diyorum.
iyi ki o daginikligin ve yoklugun icinde kendimi toplamis, kendimi bulmusum diyorum.
biraz anlasilmaz gelebilir ama,
beni anlayanlar da olabilir..
iyi ki..
.
.
"e il mio discorso piu bello e piu denso,
esprime con il silenzio, il suo senso.."

3 comments:

fani erkan said...

Penguen uykusuz leman okurken bile bu kadar kıkırdamamıştım. Okunması çok keyifli bir yazı olmuş. Durmak yok- yola devam E.G.

fanierkan

gdb said...

Bak ben hala Kostantof'a çaya gidelim diyorum yazlık evine. Ha? Ne dersin? Ah benim şimdiki arşivleme hastalığım o vakit yoktu tabi. Yaşlı değildim ki o zamanlar! Herşeyin geçici olmasının canımı yakmasını bırak farkında bile değildim ki getireyim makinamı da o her yere çizdiğim herşeyi fotoğraflayayım...Olmazdı ama zaten. Olmazdı o trenin fotoğrafı mesela. Çeksem de çıkmazdı çıksa da görünmezdi. İyi de ederdi görünmeyerek.O dolap yaşıyor mudur acaba?

...

Mendozanın saçı peruktu ama japon yapıştırıcısıynan takılı olduğundan çekince canı acımıştı bence ama parfümü dolaştırdığınız anda ben orda değilmişim onu söyleyebilirim. Yoksa o da benim kantinin çatısından yan binanın bahçesine gizli gizli atlayıp keşfe çıktığım güne mi denk geliyor??

Alışveriş Ajanı said...

Selma Hanım vefat etmiş. Onunla ilgili haber ararken yazınıza ulaştım. Gülümseyerek okudum. Nur içinde yatsın.