Tuesday, November 3, 2009

well, you're art..

saat 8 gibi, acıkınca evden cıktım.
nereye dogru, ne yemek uzere cıktıgımı bilmeden.
hafif hafif yagmur ciseliyodu, allahtan kapusonlu giymisim dedim icimden, kaldırdım kapusonu, bi bisiklet aldım.
hafif islaktı selesi, elimin tersiyle bi silip oturdum.
st germain'in kosesini dondugumde, hem ruzgar, hem yagmur artmıstı. ya da bilmiyorum, bana oyle geldi.
ve tam koseyi dondugumde, aznavour calmaya basladı.
kulagımda "hier encore, j'avais vingt ans", her noktama yagan yagmur, yolun kenarındaki kahverengi yapraklar, ısıl ısıl ama kendi halinde st germain ve butun bunların tam ortasında ben, bi an beni cok mutlu etti.

devam ettim pedalları cevirmeye, ben cevirdikce yagmur hizlandı.
o kadar ki, nereye gittigini bilmeyen ben, bir yerde durup artık yicek bisiler alması gerektigini farketti.
ani bi manevrayla, bizim butigin sokagına dondum, oraya parkettim bisikleti.
kosedeki sandvicciden bi 3 fromages panini, bi meyva salatası, bi coca zero aldım.
bisiklete geri dondugumde sele iyice ıslanmıstı, yagmur delirmisti. bi an vazgecer gibi olsam da, sanki sen seleden daha mı kurusun aptal ege dedim kendime, bu sefer elimin tersiyle bile silmeden kut diye oturdum bisiklete. torbamı koydum onumdeki sepete, tekrar basladım surmeye.
electric bird calmaya basladı bu sefer.
o sarki calınca, nerde olursam olim bagıra bagıra solemek istiorum, durduramiorum kendimi.
soledim de iste.
hem bisikletin ustundeyim zaten, beni duyucak adamın yanında bulunma surem 1 saniye diil bile, neyimden utanicam ki?
soliye soliye geldim, hatta bi kırmızı isikta sarkıyı bitmeden basa aldım.
kapıya vardıgımda hala electric bird calıyodu. bu da, beni bi an cok mutlu etti.

eve girdigimde, aslında ne kadar islandıgımın hala farkında diildim.
aynaya bakınca gordum gercegi.
ustumdeki yesil parka, baya siyah parka olmus.
ben zaten bastan ayaga sıcan olmusum.
ruzgardan kapuson mu durur kafada, saclar da sırıl.
ıslak kıcımı hic solemiyorum.
bide camları acık bırakmıstım evde, ustumun suyu aka aka onlara kostum, ev iyice ıslanmasın diye.
sora da hızla ev moduna girip 3 fromages'ımı yedim.
neyse ki cok sogumamıstı.
.
.
.
.
butun bunlar esnasında da, sık sık, tekrar tekrar, tanrı'nın beni ne kadar cok sevdigini dusundum.
cok cok tesekkur ettim.

ve bir de, eger sonunda donecegi sıcak bi evi varsa, bazen donuna kadar ıslanmanın insanı ne kadar mutlu edebildigini..

No comments: