durup dururken aklıma geliverdi, 'gitmesek de, görmesek de, o köy bizim köyümüzdür' dedim, melodisiyle.
ne üzülürdüm çocukken o şarkıya... sıla hasreti çekermişim gibi çekerdim içimi. her seferinde burulurdu kalbim, bizim olup da gidemediğimiz yerler var mıydı ki gerçekten? olabilir miydi ki?
çocukken, benimdi, senindi, çocuklarındı halbuki heryer. sadece yeryüzüne inmeden seçmiştik, gitmek istediğimiz köyü, milyarlarca köy arasından...
yok, pek öyle değilmiş meğer. varmış meğer, gidemediğimiz yerler. gitmezsek, görmezsek, bizim olmaktan çıkan köyler, varmış meğer. çocuk şarkıları, hep gerçeği söylemiyormuş meğer..
pek, bu gerçeği bu yaşımda farkedişimde içime çöreklenen hayalkırıklığı olabilir miymiş, cocuklugumdaki iç geçiriş? aslında yeryüzüne inerken, inceden bilişimiz olabilir miymiş, her köyün bizim olamayabileceği...
"bu topraklar, kocaman bir mezarlık. mezarlıkların üzerine kurulan evlerde huzur olmaz. toprağa kulak verirsen o mağaradan gelen sesleri duyarsın. ölü çocukların sesi. belleğin seni en çok etkileyen şeyleri en derine saklar. işte onları en son unutacaksın. sanma ki bu adın olacak. bu farkında olmadan seni en çok sarsan şey olacak." *
bazen gayet normal nefes aldığımı sanarken etrafımdakilere 'ay niye iç geçirdin noldu?' dedirtmem,
bazen sadece bikaç kitaba sarılıp ortalıktan yok olmak istemem,
bazen bir noktaya kitlenip, hic farketmeden tırnaklarımı kemirmem,
bazen en saçma anlarda içimdeki patlamaya hazır su dolu balonların gücüne karşı koyamayıp ağlamaya başlamam,
bana, benim de, insan olduğumu hatırlatıyo.
kendime bunun aksini iddia edercesine yüklenirken mütemadiyen,
aslında her insanın her köyün hakimi, muhtarı, yerlisi, delisi veya çöpçüsü olamayacağını hatırlatıyo.
ve her insanın, yenilebileceğini.
beni benden daha çok yoran hiçbir şeyle karşılaşmadım henüz...
işte bu yüzden,
ağlar, bağırır, kudururum ama,
ne uzak köylere yürümekten yorulurum,
ne kendi köyümde kalır, durulurum.
*şebnem işigüzel / kirpiklerimin gölgesi
No comments:
Post a Comment