Tuesday, December 2, 2014

What it all, what it all could be.


yıllar önce biri bana bloguma sadece kendi anlayabileceğim şeyler yazdığımı söylemişti.
anlam verememiştim çünkü, ben yazdığım herşeyi zaten kendime yazıyordum.
ve anlam verememiştim çünkü, aslında benzetmelerden, şiirlerden, devrik ve düz cümlelerden herkes birşeyler anlayabilirdi ve bunun benim anladığımla aynı şey olmasına gerek yoktu.

hepimiz bir benzeri daha olmayan hayatlar yaşıyoruz.
hayat bize insanlar gösteriyo ve anlar, anılar, acılar. mecbur bakıyoruz, bazen görüyoruz bazen kaçırıyoruz. bazı şeylerin mutlaka kaçması gerekiyo gözden, iki kez baktığında gözüne bi kirpik kaçıveriyo. ovuştur ovuştur geçmiyo. yıllar geçiyo, o kirpik ordan çıkmıyo. ama bazı şeyler de inatla sana kendini göstermek istiyo. görmedin mi, bi daha geliyo. anlamadın mı, çok uzaklardan da olsa bi işaret çakıyo. belki işaretten de birşey anlamıyosun sen, o zaman diyo, ben gideyim sonra tekrar gelirim. çünkü senin onu görmen gerekiyo, çünkü senin onu yaşaman gerekiyo, çünkü hayatla aynı dili konuşmasan da, senin ondan bişeyler çıkarman, öğütmen, sonra ya sindirmen, ya kusman gerekiyo.

hayat, sana bazı şeylerin tadını mutlaka denetiyo.
sonunda ya ağzında şahane bir tat kalıyo, ya da safra kusmaktan yemek borun bir ömür ekşi ekşi yanıyo.
aslında hayat da, herşeyi sadece kendi anlayabileceği şekilde anlatabiliyo.
o da senin, o da benim gibi, herkesin değil, sadece kendi dilini konuşuyo.
ve herkes kalbinin çarptığı, aklının saklandığı kadarını anlıyo.

aç kalbini, unut aklını. küçük prens'in dediklerini hatırla.
yanacaksan en sıcak ateşte yan, yatacaksan yasak çimlerin en yumuşağına uzan.
yarın yok çünkü.
aç kalbini, unut aklını. hayatın sana anlatmaya çalıştıklarını anla.
gör diyosa gör, yap diyosa yap, yan diyosa yan.
bedeli neyse ödenir, cevabı neyse verilir. geç kalma, pişman olma.
bu an, bir daha yok çünkü.

sakın unutma,
aslında güzel şeyler bizim tarafta. 






No comments: