Tuesday, December 29, 2009
state of ruin & permanence of things.
gecen gun marais de yururken, wanted paris diye bi galerinin onunde bu fotograf yuzunden 15 dakka falan kalakaldım.
resmen, nasi bi etki yaptıysa bi anda ustumde, yuruyup gidemedim, ona bakakaldım.
devasa boyutlarıyla durdu karsımda, ben kucucuk, onun karsısında dikildim, seyre daldım.
tanrım!
hep diyorum, beni binalar, insan elinden cıkma yapılar, tanrının yarattıklarından daha fazla heyecanlandırıyo bazen.
insan halimizle neler yapabiliyoruz diyorum, diger tarafta tanrı var ya, o zaten herseyi yapar ya, ben, bizim bu kucuk, aciz halimizle neler yapabildigimize daha cok sasırıyorum.
yapabildiklerimize ve yıkabildiklerimize.
iki guce de ne kuvvetli sahip oldugumuza, icimizde.
bu fotograf, adams theatre, detroit.
'otomobilizasyon'la ruhunu kaybetmis detroit'in, kaybolmus ruh'unun fotografları.
ve daha bir suru yıkıntı. tiyatro, otel, fabrika, okul yıkıntısı.
iki fotografcı adam: Yves Marchand ve Romain Meffre.
web siteleri: http://www.marchandmeffre.com/
ve fotografları hakkında soyledikleri bir cumle:
"The state of ruin is essentially a temporary situation that happens at
some point, the volatile result of change of era and the fall of empires.
This fragility, the time elapsed but even so running fast, lead us to watch them one very last time :
being dismayed, or admire, making us wondering about the permanence of things."
iyi bakın.
ama benim korktugum kadar korkmayın.
gerek yok.
Sunday, December 27, 2009
"ask degil onemli olan, askın civarındakiler.."
huzursuzlugun kitabi, bitti.
ama sanırım bu kitap, bu huzursuz ve hayalci adam hemen bitmeyecek.
acıp acıp tekrar okicam.
ki zaten, okunanların yanına yerlestirmedim henuz, hala masamın ustunde.
"...duygularımın acıtan keskinligi, en mutluluk verici olanların bile; duygularımın mutluluk veren keskinligi, en acıtanların bile.
Bir pazar sabahı, epey gec bir saatte, gunlerden sonsuz bir ısık gununde yazıyorum, yarıda kalmıs sehrin catılarının ustunde, hala anlatılmamıs bir göğün mavisi, yıldızların gizemli varligini unutulmusluğa hapsediyor...
Bende de gunlerden pazar..."
Saturday, December 26, 2009
hello, my love..
kısın ortasındayken, hava soguk, ellerim buz kesmisken,
yaz bi daha hic gelmicekmiş gibi.
sanki simdiye kadar gecirdigimiz butun yazlar, o sıcak sabahlar, o esintisiz aksamlar yasandı bitti,
artık bi daha hic olmicakmis gibi.
artık hayatımız, hep kışmış gibi.
ne martı sesi,
ne dalga sesi,
ne bi adanin, ıssız bi tepesindeki gurultulu hayallerin sesi,
hic biri bu soguk ruzgarın ugultusunu gecemez gibi,
sanki.
.
.
.
.
ama belki,
gene yaz gelir belki..
hem gelirse, ve beni bulamazsa, olmaz ki?
onun icin, beklemeli..
herseye ragmen, inanmalı gelecegine
ve beklemeli.
Friday, December 25, 2009
"Benim hep acelem vardı, hep işim vardı. Onunsa, bana dünyayı hep güzel gösterme gayreti..."
hani
"hani, yana yana dibine varmış bir mumun içinde oluşan oyuğun çeperi bir noktasında patlamış, eriyik madde dışarı akmış, fitili de açıkta kalıp tükenmişken, çatlağı akmış maddeyle doldurup tıkayarak bitkin fitili yeniden yakınca, ufacık, güçsüz, belli belirsiz; ama pırıl pırıl, yoğun, direngen -altı canlı mavi; üstü parlak sarı- bir alev elde edersin ya- onun gibi işte..."
OA
OA
bonne fete!
- sence ben de papa olabilir miyim?
- biraz gec artık onun icin..
- niye belki ben 'o' yumdur?
- su goruntunle hic o gibi durmuyosun kusura bakma.
- niye, papa lays yemiyo mudur?
- biraz gec artık onun icin..
- niye belki ben 'o' yumdur?
- su goruntunle hic o gibi durmuyosun kusura bakma.
- niye, papa lays yemiyo mudur?
Sunday, December 20, 2009
na'vi
Sunday, December 13, 2009
hayatımın kadınları
en son istanbul'a geldigimde,
bu kadınların bi gun bi 5i, ertesi gun obur 5i benim icin herseylerini bırakıp karsıma gectiklerinde,
ben onlara anlatıp, onlar beni dinlediginde,
ben guldukce gulup, durdukca durup, konustukca sustuklarında,
bi kere daha, ne kadar sanslı oldugumu farkettim.
hayatımı ne kadar guzellestirdiklerini farkettim.
beni ne kadar ben yaptıklarını farkettim.
yıllardır, zamanla diil, onlarla buyudugumu farkettim.
ve bi de, onları ne kadar cok sevdigimi farkettim.
iyi ki hep vardınız.
iyi ki hep varsınız.
sizi cok seviyorum.
Saturday, December 12, 2009
saatler/geyikler 'den
Sunday, December 6, 2009
cok buyuk adamsın lorenzo.
" e le mie mani hanno applaudito il mondo, perche il mondo e il posto dove ho visto te. "
jovanotti deyip gecmeyin,
ask dedigin seyi, bu kadar yalın, bu kadar basit, bu kadar dogru anlatamaz herkes.
ortaokuldan beri cok seviyorum bu adamı.
ortaokuldan beri dinliyorum.
bak geldim kac yasıma, hala diorum, boyle sarkılar yazan adam cok yok ortalıkta.
var heralde bi bildigimiz...
Baciami baciami baciami!
Mangiami mangiami mangiami!
Lasciami lasciami lasciami!
Prendimi prendimi prendimi!
Scusami scusami scusami!
Usami usami usami!
Credimi!
Salvami!
Sentimi!
Tuesday, December 1, 2009
e un'ultima.
(...)
"ve uzak bir varliga konustugum dogruysa ve eger bugun olabilirlikler bulutuyken yarin gercekligin yagmuru olarak yeryuzune yagarsan - sunu asla unutma ki kutsalligin, hayalimde dogmus olmandan gelir. hayatta daima yalniz bir adamin dusu ol, bir asigin siginagi olma sakin...."
"ve uzak bir varliga konustugum dogruysa ve eger bugun olabilirlikler bulutuyken yarin gercekligin yagmuru olarak yeryuzune yagarsan - sunu asla unutma ki kutsalligin, hayalimde dogmus olmandan gelir. hayatta daima yalniz bir adamin dusu ol, bir asigin siginagi olma sakin...."
e ancora..
Tek dilegim tanrılardan beni unutmaları.
Ne uzgun, ne de hosnut, ozgur olmak,
Bir hic olan havaya can veren
Ruzgar gibi ozgur.
Sevgi de, nefret de arar bulur bizi.
İkisi de baskıyla, her biri ayrı ayrı.
Tanrıların hicbirsey
Bagıslamadıkları kisi ozgur olabilir ancak.
.
.
.
.
sırada,
Huzursuzlugun Kitabı.
Ne uzgun, ne de hosnut, ozgur olmak,
Bir hic olan havaya can veren
Ruzgar gibi ozgur.
Sevgi de, nefret de arar bulur bizi.
İkisi de baskıyla, her biri ayrı ayrı.
Tanrıların hicbirsey
Bagıslamadıkları kisi ozgur olabilir ancak.
.
.
.
.
sırada,
Huzursuzlugun Kitabı.
dantel gibi adam fernando pessoa'nın "uzaklıklar, eski denizler" kitabını okudum.
okudugum cok cok ender ceviri siir kitaplarından biri. tanrıya sukur sevdigim butun sairleri kendi dillerinde okuyabiliyorum.
ama bu cevat capan cevirisi de cok basarılı.
.
.
.
(...)
Ah, butun rıhtım tastan bir ozlem kesiliyor,
Ve gemi rıhtımdan ayrılıp
gemiyle rıhtım arasında bir bosluk oldugu
Birden ortaya cıkınca,
Bilmem neden, yeni bir urperti beliriyor icimde.
Dogan gunun carptıgı ilk cam gibi
Kaygılarımın gunesinde ısıyan
Karanlık duygularla yogun bir sis,
Ve bir baskasının anlasılmaz bir bicimde
Benim olan anıları icinde buluyorum kendimi.
(...)
(denizlere ovgu'den)
okudugum cok cok ender ceviri siir kitaplarından biri. tanrıya sukur sevdigim butun sairleri kendi dillerinde okuyabiliyorum.
ama bu cevat capan cevirisi de cok basarılı.
.
.
.
(...)
Ah, butun rıhtım tastan bir ozlem kesiliyor,
Ve gemi rıhtımdan ayrılıp
gemiyle rıhtım arasında bir bosluk oldugu
Birden ortaya cıkınca,
Bilmem neden, yeni bir urperti beliriyor icimde.
Dogan gunun carptıgı ilk cam gibi
Kaygılarımın gunesinde ısıyan
Karanlık duygularla yogun bir sis,
Ve bir baskasının anlasılmaz bir bicimde
Benim olan anıları icinde buluyorum kendimi.
(...)
(denizlere ovgu'den)
BB
LIKE is watered-down love.
Like is mediocre.
Athletes don't do it for the like of a sport.
Artists don't suffer for the like of art.
There is no I like NY T-shirt.
And Romeo didn't just like Juliet
LOVE. Now that's the powerful stuff.
Love changes things.
Upsets things.
Conquers things.
Love is at the root of everything good that has ever happened and ever will happen.
LOVE what you do.
Like is mediocre.
Athletes don't do it for the like of a sport.
Artists don't suffer for the like of art.
There is no I like NY T-shirt.
And Romeo didn't just like Juliet
LOVE. Now that's the powerful stuff.
Love changes things.
Upsets things.
Conquers things.
Love is at the root of everything good that has ever happened and ever will happen.
LOVE what you do.
Subscribe to:
Posts (Atom)