yürüyorum, kalabalıkta, kalabalıkla.
görüyorum; yıllardır orda, o hengamenin ortasında kucağındaki kutusundan sakız ve mendil satan amca, yine ayakta, gözleri görmemesine rağmen, bir adım sonrasında olan biteni farkedememesine rağmen, yine ayakta, yine kutusu kucağında.
acıyorum ya ben hep, herşeye, durduramıyorum ya bu hissi, içim buruşuyo yine onu görünce, "neyerneiçerailesivarmıdırnerdeyaşar" temalı sorular dönüyo beynimde.
bir sonraki adımımda, henüz geçememişken karşı kaldırıma, peri gibi bir kız geçiveriyo yanımdan, herkesin güzelliği kadar sempatikliğini övdüğü, gözlerinin içi gülen kızlardan; hani o dans yarışmasında birinci olup herkesi kendine hayran bırakan. bu kez ben, acımanın ağırlığından çıkarıp, onun zarafetinin hafifliğine dikiyorum gözlerimi.
tüm bunlar birkaç saniye içinde olup bitmiş, ben etrafımda olanlarla hissettiklerim arasında hızı orantılayamamışken, üçüncü sahneye şahit oluyorum, aniden. o peri gibi kız, gözleri görmeyen mendilci amcadan mendil alıyo, gülümseyerek, onunla kimbilir neler konuşarak, bir eliyle mendili tutuarken diğer eliyle de omzuna hafif hafif dokunarak..
tam bu sahnede, ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum.
kızın içten gülüşü, amcanın hayatının zorluğu, omuza şefkatle dokunan elin zarafeti, mendili veren elin müteşekkirliği, kalabalığın ortasında bi an için duran hayat ve kör mendilci amcanın belki de hiç bi zaman o gün kimin ona öyle içten bakıp gülümsediğini bilemeyecek olması..
hangisine takılmam gerektiğini bilemiyorum.
hersey olup bitiveriyor hızla.
içime bir huzur gelip çörekleniyor.
yeşil yanıyor yayalara, geçiyorum karşıya.
No comments:
Post a Comment