5 kişiydik.
yanımızda deniz vardı, masamızda rakı.
inanmazsan dediklerime, şahidimiz onlardı.
konuştuk.
olanlardan, olmayanlardan ve olduramadıklarımızdan;
görenlerden, görmeyenlerden ve gösteremediklerimizden;
bitenlerden, bitmeyenlerden ve bitiremediklerimizden;
unutanlardan, unutmayanlardan ve unutamadıklarımızdan.
kaç cümle kurup,
kaç ünlem, kaç virgül, kaç soru işareti koyduk,
keşke biri sayabilseydi.
saatleri tükettik.
nefesimizi tükettik.
rakıyı tükettik,
deniz tükenmedi.
ve biz gördük ki,
hayatımızın mozaiğindeki tüm dakikalar boyunca,
ve biz amaçsızca uyduruk amaçlar yaratırken,
hayat bazen ayaklarımızın altından,
bazen sırtımızın üstünden,
bazen gözümüzün önünden geçti.
birbirimize baktık, kendimizi gördük.
gördüğümüz gibi de,
sesimiz zor yetti, kelimelerimiz bol geldi.
birbirimize baktık, geçen zamanları gördük.
geçerken aldıklarını, verdiklerini ve bizimle alıp veremediklerini.
birbirimize baktık, ve farkettik ki,
o meşhur klişeye özne olduk.
"hiçbir şey dışardan göründüğü gibi değil"
derler ya,
değilmiş, değiliz, değilim.
peki ben sana neyim? unutmadan söyleyeyim;
ben sana gösterdiğim kadarımın, anladığın kadarının, aklında yarattığı şekil kadarım.
kırıklar, ağrılar, mideye oturan taşlar tükendi.
gözyaşları tükendi.
derin alınan nefesler, uzun verilen soluklar tükendi.
en sonunda rakı da tükendi.
ama gel gör ki,
bir dostlar, bir de deniz,
bugüne dek hiç tükenmedi;
her seferinde onlara sığındıysak,
bizim de bir bir bildiğimiz var;
sağolsunlar.
No comments:
Post a Comment