Thursday, February 18, 2016

BA



uzun zaman olmuş.
büyük adam'ı en son rüyamda göreli 4 sene oluyor. bu kadar net, çünkü gördüğüm geceyi dün gibi hatırlıyorum. bütün gece koşmaktan yorulmuş gibi sabahın bir körü nefes nefese uyanmıştım. yataktan kalkıp bir panik telefonumu aramıştım falan, ne yapacağımı bilmeden. onu rüyamda gördüğüm gecelerin sabahları pek sağlam kalkamıyorum; ya bişeyim eksik, ya biyerlerime fazladan bir uzuv eklemişler gibi oluyo. anlatamıyorum da hissettiğim şeyi, vücut bütünlüğüm kaybolmuş, ruhumun bir yerleri apse yapmış gibi. 
her neyse

4 sene olmuş.
yine oteldeyim. aslında öyle dediğime bakma, çünkü aslında otel değil orası. ben sadece öyle tarif edebiliyorum. sonsuz katın, çok uzun koridorların, bitmek tükenmek bilmeyen kapalı kapıların olduğu bir yer. bazı geceler aynı yerde oluyorum, bazen halılar, duvarlar değişiyor gibi. ben  mütemadiyen birşeyler arıyorum. oradaki amacım bu sanki; hiç durmadan, yorulmadan aramak. bazen dümdüz yürüyorum koridorda, bazen saçma sapan bi iniyorum, bi çıkıyorum. ne aradığımı bilmiyorum ama sanki bununla da pek ilgilenmiyorum. bazı geceler daha huzurluyum, bazen kaçar gibi koşuyorum. bir yandan da içimin biryeri hep rahat, çünkü biliyorum; bir odam, kendime ait kapım var zaten. gitmek istesem yerim belli. 
dün gece yine uzun süre, bir inip bir çıkıp, sürekli bir asansörlere bindikten sonra (bu arada gerçek hayatta çok yeni ama çok kesin bir asansör korkusu peyda oldu, bilmiyorum bu nasıl sirayet edecek bu otellere) odama dönüyorum. kapıyı açıyorum, ayağıma yere atılmış bir sırt çantası ve bir çift ayakkabı çarpıyor. neden buraya bırakmış bunları diyorum içimden. ileriyorum, büyük adam içeride, yatağın üzerinde oturuyor. neden buradasın diye sormuyorum, sadece ama biz seninle konuşmuyoruz ki diye geçiriyorum içimden. gerçekten öyle çünkü; rüyalar boyunca kaçıyoruz, kovalıyoruz, korkuyoruz, duruyoruz, saklanıyoruz ama hiç konuşmuyoruz. içimden geçirdiğimi duymuş gibi, ben burda kalıcam bi süre diyo bana. tedirgin oluyuorum. ilk kez konuşmasından mı, kalacak olmasından mı, yoksa benim odamda olmasından mı bilemiyorum. peki diyorum. yine de keşke dağıtmasaydın ortalığı diyecek oluyorum, çekiniyorum. yatağın ucunda, beyaz çarşafın üzerinde, kocaman bir adam, hafif rahatsız bir sırt ve kararlı gözlerle oturup bana bakıyor. benim o koridorlardaki beyhude arayışlarım ne kadar ciddiyse, o da öyle görev gibi bir ciddiyetle bakıyor gözlerime. benim çıkmam lazım diyorum, duymuyor beni, birşey söylemiyor. ben, -yine kimbilir ne aramaya- çıkıyorum sakince. beni rüyalarca korkutan büyük adamı, nihayet evcilleşmeye başlamış bir kaplan gibi odamda bırakıyorum.

uyanınca farkediyorum; yollara uzayan uzun koridorların ortasında, yıllara yayılan sessiz bir hikaye, nihayet ilk kez ses buluyor kendine. 
yılları oyalayan bunca rüyadan sonra ilk defa kaçmasız kovalamasız, korkudan başka şeyler dalgalanıyor orta yerimizde.


No comments: