Monday, May 2, 2016

kuş

kimvurduya gitti aşkımız, faili meçhul değilse nefs-i müdafadır.
ellerimizdeki kelepçenin anahtarı sende
kavgamızın tek seyircisi bu şehir
tutunduğumuz tek dal içimizdeki isyandır.
söyle sevgilim sen söyle
akan kanımızın hesabını kime soracağız?
kim toplayacak gözyaşlarımızı
kim koyacak sevgiyi içimize?
gittik gittik gittik
acılara gittik
keşkelere gittik
ben sana sen bana gittik
sonra öğrendik ki dünya yuvarlak; kaldık.
sen bağıra bağıra ağlardın, ben susardım
sen duvarları yumruklardın, duvarlarında ellerinin izleri kan içinde
ben içime içime oyardım kendimi
sen çimenlere yatıp uyuyakalırdın
ben banklara tünemiş uykusuz
sen ot içerdin, duman kusardın geceye.
ben tek sigaralık ciğerimle öksürüklerde
sen aşka inanmazdın, sen inanmazdın
ben maviye inanırdım.
boynumdaki yorgun damarların mavisine
beyaz dalgaları omuzlayan deniz mavisine
benizin bittiği yerde bağlayan göğün mavisine inanırdım
bi de ensemdeki dövmeye inanırdım.

tersini iddia edecek mecalimiz yok artık; hayatın düzenini, döngüsünü, bir yaşatıp bir ders verme algoritmasını hiçbirimiz hiçbir zaman anlayamayacağız. neden hiçbir şey zamanı olmadan gelmez, neden tam gözünün önünde saklanır da kendini göstermez, biz aciz insanoğlu parçacıkları bunu asla anlamlandıramayacağız. sayfalar doldurdum, üst üste, yıllarca, yığınlarca sayfa. sonra bir gün baktım, yıllar önce bir kadın anlattığım ve anlatamadığım ne varsa 26 satıra sığdırmış. bu da ömrümce önümde durmuş da, yeni karşıma çıkmış. çünkü şimdi çıkması lazımmış. çünkü aslında bütün akıllar yukarıda aynı yere bakarmış. çünkü aslında uzak yok, zaman da yalanmış.

hayat bir kaybetmeler, ucundan yakalamalar, elinden kaçırmalar, sarılıp bırakamamalar silsilseysiyken, aslında tek yapabileceğin kuşun ölümüne üzülmek değil, onun uçuşunu hatırlamakmış.




No comments: