Thursday, September 20, 2012

16

yıllar önce, odamın duvarına bi cümle yazdım:

"you never seem to wonder, how much you make me suffer".


zavallı halimi bundan daha iyi anlatan bir cümle yoktu o zaman.
karasevdanın ateşinden yataklara düşmüş, geceleri uyuyamaz, gündüzleri ondan başka şey düşünemez olmuş, onsuz nefes alamayacağıma adım gibi inanmıştım. işin fenası, onun tüm bunlardan haberdar olup hiçbirşey yapmıyor oluşuydu. ya da o zaman, benim için işin en fena tarafı buydu.

onca yıl sonra, o yazı bu sene silindi duvarımdan.
'söz uçar yazı kalır', büyük yalan!
ben onun bana söylediği hiçbir sözü unutmadım,
ama o cümle uçtu;
ne duvarda izi kaldı, ne hayatımda doğruluğu.

şimdi bakıyorum da,
farkında değiller ama,
benim ateşim bir  kere çıkmış, bir kere üşütmüşüm, bir kere ağlamışım.
midem bir kere burkulmuş, kulaklarım bir kere uğuldamış, gözlerim bir kere kurumuş.
hepsinden sonra bir daha beni ne yağmur ıslatabilmiş, ne rüzgar düşürmüş, ne güneş yakmış.

şimdi bakıyorum da,
'nasıl böyle olabiliyorsun' sorusunun cevabı, yıllardır duvarımda saklıymış.
onun farketmediğini sandığım acılar, ne ondan bağımsız, ne de düşündüğüm gibi yararsızmış.

onun benim içime kazıdığı sayesinde,
ben asla arkasına bakmayan bu insan olmuşum.
onun benim içime kazıdığı sayesinde,
ben elime ola kala'yı kaziyabilmişim.
çünkü onun sayesinde ben,
bir sonraki anımdan emin olmamayı, ama bu anımın herzaman en iyi! olduğunu bilmeyi öğrenmişim.

kimse değilse bile,
eminim o farkında.
kesseler acımaz derler ya,

No comments: